3.02.2010

bu arada blogumu sürekli ihmal ediyorum ve buraya yazdıklarımın yarısı bu özürler şeklinde..bence daha çok ilgilenmeliyim.

yunanistan anılarımı buraya yazacaktm ama deftere yazmak daha kolay geldi boş buldukça oraya yazıyorum. 5 ay oldu o kadar çok şey oldu ki, o kadar çok şey yapmışız ki, dolu dolu geçiyor. birkaç liste yapalım blogumuz da boş kalmasın:

geldiğimden beri gezdiğim şehirler:
- atina ** burada yaşıyorum, öğrenmediğim yeri kalmadı**
- selanik **selanikin atinadan güzel olduğunu görmeden anlayamaz insan**
- olympia ** olimpiyatların doğduğu topraklar, sporcu olup da burayı görmemek ne büyük şanssızlık**
- porto rafti **nüfusu normalde 5000 olup yazın 150000e çıkan sahil kasabası, o kadar insanı nasıl sığdırıyorlar, anlayabilmiş değilim**
- sounio **yunanistan anakarasının türkiyeye en yakın ucu, poseidon tapınağına çıkıp doğasına ve deniz tanrısı poseidona tapmamak elde değil**
- patras **rio'ya benzeyen karnavalı var diye gittim, şarap içip boş sokaklarda bol bol foto çektirdim**
- corinthos **bunu şehirden saymamak lazım da hadi korinthos kanalının hatrına sayıyorum kendisini**
- napflio **burası masal gibi, o kadar şirin ki**
- pire **atinanın dibi, güya farklı bir şehir ama dipdibeler ve yılda 19 milyon turisti ağırlayan limanına laf yok**

yiyecek/içecek
- souvlaki ** bildiğimiz döner dürüm ama burada içine caciki koyuyorlar daha bi hoş oluyor**
- bugaca **bildiğimiz poğaça değil maalesef:) içine krema koyuyorlar bir tatlı kendisi, onun dışında selanikin bugacası bizim sarıyerin peynirli böreğinden**
- frape **sabah öğlen akşam arada yatarken her zaman her zaman. kahveyi mikserle soğuk suda köpürt içine buz parçaları koyup karıştır. oh iç iç iç..sonra aşırı kafeinden kalp çarpıntısı yapsın**
- ouzo **bizim rakının daha bi hafifi, hatta su koymuyorsun direk buz atıyorsun.
- rakomelo ve inomelo kardeşler ** rakı artı bal ve şarap artı bal olarak tanımlayabiliriz:) gayet de güzeller sıcaklar tatlılar daha ne olsun**

oscar adayları

oscar adayları açıklanmış..naçizane fikrimi hatta isteklerimi söleyim ben de:))

en iyi film: zaten kesin avatar alır açık ara:)
en iyi senaryo: up alsın up alsın lütfen lütfen:))
en iyi kostüm: imaginarium of doctor parnassus, heath ledgerın hatrına...ama gerçekten de hak ediyor, etmiyor mu:)
en iyi müzik: açık arayla up,bu kadar tatlı bu kadar acıklı bu kadar gülümseten bir soundtrack zor bulunur. bir nevi melih kibarın hababam sınıfı için bestelediği müzikler.. yavaş çalınca duygusal hızlı çalınca da duygusal, ay bir dakika öyle olmayacaktı neyse:)
en iyi animasyon: up dememe kimse şaşırmasın.. gerçi diğer adaylardan bir tek coralinei izledim ama olsun up diyelim biz ona şimdilik.

diğerleri hakkında yorum yapmıyorum avatar aday olduğu her bölümde yeterince baskın, ve kazanmayı da hak ediyor.

onun hakkında da düşüncelerimi yazmamışım tabii ki de. avatarı iki kez izledim ve ikisinde de james cameronun yarattığı o dünyadan, o dünyanın hem saflığından hem güzelliğinden etkilendim. ben de avatar olmak istedim, insanlardan insan olduğumuzdan açgözlülüğümüzden nefret ettim, aslında "insan" kelimesinin anlamını unuttuğumuzu bir kez daha gördüm.

11.01.2010

yunan olmak

- yunan olmak gidecegi yere minimum yarim saat gec kalmaktir.

- yunan olmak turkleri bir yandan sevmemek ama bir yandan da sevmektir.

- yunan olmak dort bir tarafi denizlerle cevrili olup ve yuzlerce balik cesidinden yararlanmayip gidip domuz eti, koyun eti yemektir.

- yunan olmak restoranini 2de acmak, 2ye 10 kala gelen musteriyi masaya oturtmamaktir.

- yunan olmak yilbasinda 1den sonra disari cikmaktir.

- yunan olmak akşam yemeği davetini 23.00den sonra vermektir.

- yunan olmak dünyanın dört bir yanındaki kitaplarda, filmlerde adı geçen mitolojik kahramanların vatanından olmaktır.

- yunan olmak gazete ve dergilere ingilizce başlık koyup altına yunanca yazmaktır.

ve çok daha fazlası:))
seviyoruz burayı yahu:)

ve çok daha fazlası

1.12.2009

ben nası büyük adam olucam


Bu filmin afişindeki cümle filmin özeti gibi: "Sometimes we all need a little help"..

Filmin başrolünde Robert Pattinson var. Evet, itiraf ediyorum filmi indirme ve izleme nedenim Robert Pattinson ama filmi sevme nedenim kendisi değil kesinlikle. film kendi çapında çok bağımsız, çok şirin, çok absürd bir film. Kahramanımız Arthur hayatında bir dönüm noktasındadır. Kız arkadaşı onu terk eder, annesi ve babasının yanına taşınır ve "hayatını değiştirecek şey"i aramaya başlar. Ve tam o sırada çok sıradan bir kişsel gelişim kitabı okumaya başlar ve kitabın yazarını kendisine yardım etmek için evine davet eder.

Şu afişte de Art'ın sağında ve solunda görmekte de olduğunuz annesi ve babası Arthur'a hiç yardım etmez ve sürekli Arthur'un garip bir çocuk olmasını eleştirirler. "You said I am not normal, so I want to be normal" diyerekten Arthur annesine karşı çıkar çünkü annesi kendisine spor bir araba alan ve eve yabancı birini, yatılı misafir olarak bir kişisel gelişim terapistini çağıran Arthur'u anlamamakta diretir. Filmin sonunda Arthur hayatta neye tutunması gerektiğini bulacaktr. No more spoilers:))

Film bolca İngiliz absürdlükleriyle dolu ve eğlenceli bir film. Bir şekilde Art'la aranızda bir bağ oluşuyor, seviyorsunuz onu. O yalnızlığına ve çabalamasına sempati duyuyor ve ona bir şekilde yardım etmeye çalışıyorsunuz.

Bu arada Robert Pattinson'ın da film müziklerine katkısı olmuş(Kendisini sevmem için başka bir neden!!!Filmdeki karakterin yaşamasını sağlıyor böylece). Bakalım söylediği şarkının sözlerine:

"Life is a stage in which we all play
World is a symphony sarcastic lust..
I'd like to be a part in the global game
But i'm left behind, chokin' on dust"

30.11.2009

the one!


amelie'yi sevdiniz mi?
pushing daisies'in anlatımını peki?
ten things i hate about you'daki küçük cameron'ı hatırladınız mı?

bu kadar quiz yeter!! bu film türkiyeye geldi mi bilmiyorum ama ben burada bir arkadaşımın tavsiyesiyle indirdim izledim bu filmi..inanılmaz inanılmaz tatlı bir film.. tom monoton giden hayatına summer'ın girmesiyle "the one" arayışının sona erdiğini anlamıştır, sorun bunu summer'a da anlatabilmesinde, onu inandırabilmesindedir. bu onların hikayesi, aşk hikayesi değil. spoiler vermeden anlatmak istiyorum ama çok zor.

mutlaka ama mutlaka izleyin..film "yaz"ın o 500 günü üzerinde ileri geri gidip geliyor, diyaloglarıyla, karakterleriyle ve en çok da müzikleriyle insanı büyülüyor. the beatles ve the smiths hakkında daha çok şey okumak ve onları daha çok dinlemek isteyeceksiniz eminim ama ben filmin başındaki regina spektor'ın "us" adlı şarkısına da bayıldım:



29.11.2009

yeni başlayanlar için yunanca

buraya 09-09-09da geldim 9 hep en sevdiğim sayı olmuştur. her zaman 9 sayısıyla ilgili bişiler bulurdum, kaderimmiş heralde. okul numaralarım hep 9a veya katlarına tamamlardı: 333, 54, 357

madem yunanistandayız:))biraz yunanca kursuyla başlayalım. ilk geldiğim zaman elimdeki sözlükten ve turist kitaplarından birkaç parça bir şey kapmaya çalıştım ama anladım ki en güzeli konuşarak ve insanları dinleyerek öğrenmek, çünkü kitaptan baktığın zaman çok komik duruma düşebiliyorsun. Yabancı birinin gelip Türkçe konuşmaya çalışması gibi: "Benim ad neyney, çok memmmum oldum, Nasilsiniz?" gibi oluyor. Ama dinledikçe "Selam dostum naber?" gibi kapıyorsun olayı. Ben de size o duyguyu vericem burada şimdi:

- Yasu, ime i neyney. (eğer erkekseniz ime o ahmet demeniz lazım)=>Selam, ben neyney.
- Ti kanis. (Naber, wassup gibi sıcak bi anlamı var arkadaşlarınıza direk)=>Naber
- Kala ise? => iyi misin? bu da türkçede nassın iyi misin gibi gidiyo:)
- İme kala=> iyiyim
- Efharisto => teşekkürler (kısa ve net her cümlenin sonuna koy senden kibarı yok)
- Efharisto para poli => çok teşekkürler (bu benim gibi kibarlıktan kırılanlara güzel)
- Signomi => pardon (işte bu çok önemli her yerde birilerine çarpıp duran ben için efharistodan bile daha önemli)
- Oriste=> buyrun (para verirken, yer verirken her yerde)
- Hronia pola (doğum günün kutlu olsun, iyi bayramlar, tebrikler, mutlu yıldönümleri fln her şeye gidiyo bu)
- Ssis? => Siz.
- Esi? => ya sen.
- Yasas => merhabalar, görüşmek üzere (resmi biraz)
- Ti? => ne (anlamayınca çok işe yarıo)
- Ne => evet (hatta konuşmalarında çokça aralarda nenenenenee dediklerini duyuyorum ben de kullanıyorum)
- Ohi =>hayır. (ohhi derkenki o hye olan baskı önemli)
- Ella => hadi( bi de telefonu da ella diye açıolar)

Biraz da ortak kelimelerden bahsedeyim.. Aslında o kadar o kadar çok ortak kelime var ki hangi birini buraya yazalım ki, aklıma gelenlerden birkaç tane:
Yunanca Türkçe
portakali portakal
faraşi faraş
pabuçia pabuç
tulumbakia tulumba tatlısı
zaziki cacık
çanta çanta
bluza bluz
kalorifer kalorifer
pantaloni pantalon
kudi kutu
bira bira
çay çay
bugaca poğaça(teknik olarak aynı şey değil,onlarınki tatlı)
raki rakı(farklı birazcık)
klidi kilit(klidi aslında anahtar kilit deil)
hadi hadi
hass... hass.. (evet kullanıolar:)anlamını bilmeden)
mezedes meze
dolma dolma,sarma

Daha çok aklıma geliyor ama burayı doldurmak istemiorum yine oldukça yazarım ki son dikkat etmemiz gereken şey de "malaka" kelimesi..

bu kelime bizim "lan"la eş değer. her şeye her konuşmanın arasına giriyor.gerçek anlamını pek bilmek istemezsiniz bence..ama konuşmalarda en çok duyacağınız budur..arkadaşlarına da sinirlendikleri insanlara da "malaka malaka" diyip dururlar.

hadi filia(öptüm)

long time no see

selams blog..

çok uzun zaman olmuş ya buraya yazmayalı.. tam o son blog yazısını yazdığum gün hayatımda en dip hissettiğim gündü ama o yazıyı girdikten birkaç saat sonra Atina!da bir işten teklif aldım ve geldim. 3 ay oldu, inanılmaz ve burayı seviyorum.

Blogumu da seviyorum ama çok uzak kalmışız. Bu akşamdan itibaren yazıcam buraya bayağı bir şey.. Hem Atina hem genel..

Yasu blog apo Atina(Atinadan selam blog!!)

Hadi bakalım:)