25.02.2009

musiiic !!


"anlamazdıııın anlamaazdıın"..bu şarkıyı ıssız adamı izlemeseniz bile bilmemeniz imkansız. filmin başlamasıyla beraber her yerde özellikle taksimde bu şarkıyı duymadan ilerlemeniz için sağır olmanız lazımdı. bir de alakasız teyzelerin amcaların bile telefon melodisi bile bu şarkıydı bir ara.
halbuki geçen bir yazı okumuştum. 45lik bar Djlerinden biri diyordu ki "yav bu şarkıyı eskiden çalsak herkes değiştirmemiz için ısrar ederdi, şimdi sürekli bunu istiyorlar çalmamızı". ee ben de öyleyim ama playlistimin yarısı böyle soundtracklerden oluşuyor..seviyorum napiiiim.. böyle filmden sahneleri hatırlıyorum mutlu oluyorum, kuru kuru dinlemektense böylesi daha güzel. hadi beş tane sayayım bari:

1- Heath Ledger- Can't take my eyes off you...
filmi izleyip de bu şarkıyı sevmemek mümkün mü? Patrick kendini Kat'e affettirmek için okul bandosunu ayarlar ve tam Kat antremandayken Patrick elinde mikrofon şarkıyı söylemeye başlar: "You're just to good to be true.." ve bando da ona eşlik eder. Affetmemesi mümkün mü? Bu şarkının her halini Muse'lüsünü, Andy Williams'lısını ve en çok da Heath Ledger'lısını severiim..

2- Mama Cass- Make your own kind of music
Bu şarkıyı böyle yazınca hatırlamayabilirsiniz hatta Umut Sarıkayanın bir karikatüründeki "Abi sakın LOST'a başlama, çok pis bağımlılık yapıyor!" önerisini dinlediyseniz hiç bilmiceksiniz bu şarkıyı. Bu şarkı ikinci sezonun ilk bölümünde "yav noluyo" diye izlediğimiz bir yerdi. Adamları birinci sezonun en sonunda bıraktığımızda gayet güzel otların içinde ananaslarla domuzlarla beslenip uçakta buldukları pili bitmek üzere olan cdplayerlardan müzik dinlerken(ah ah LOST 2004te başladığında iPod fln o kadar meşhur değil o zaman, insanlar hala MP3 CDsi fln yapıp dinlerlerdi azizim.:) ) birden bir adam gramafona bir plak takar ve bu şarkı eşliğinde kendisine kahvaltı hazırlayıp sabah sporunu yapardı. Mama Cass de oradan "Make your own kind of music, sing your own special sooong!" diyerekten bize felsefik mesajlar verir. (anlamayanlar için bknz. music => yaşam, ya da bir dakika ben mi yanlış anladım, onu demek istemiyor muydu acaba? Ama şarkı bu haliyle, bu anlamıyla çok güzel)

3- Glen Hansard & Marketa Irglova - Falling Slowly
Once filmini izlediniz mi? Cevabınız "Hayır" mı? Aaaa, inanmıyoruum, böyle güzel bir filmi kaçırmış olamazsınız. Filmin baş karakterlerinin isimlerini bilmiyorum, kimse bilmiyor çünkü "the guy" ve "the girl" olarak geçiyorlar. İkisi "Before Sunrise" tarzı bir şekilde tanışıyorlar. "the guy" sokak müzisyeni ve "the girl" de sokakta gül satarak hayatını kazanmaya çalışıyor. nayıır nolamaz bu bir türk filmi değil tabii ki de:) İkisi Dublin sokaklarında tanışıyorlar ve birbirlerine aşık olmuyorlar sonu güzel bitmiyor ne yazık ki-ikisi de kendi hayatlarına geri dönüyor- ama birarada oldukları zaman ikisini birbirine bağlayan şey müzik oluyor. Bu yukarıda ismi olan şarkı da ikisinin beraber seslendirdikleri inanılmaz güzel bir şarkı. "You have suffered enough, and warred with yourself and it's time that you won!" bu filmi özetleyebilir.

4- Michael Cera & Ellen Page - Anyone Else But You
Juno'yu sevmemin en büyük sebeplerinden biri bu şarkı desem çok klişe olacak ama zaten aslında hikayeyi ve tiplerin tipsizliğini ve olayın absürdlüğünü sevdim en çok. Bu şarkı da sonuna o kadar o kadar güzel gitmiş ki. Daha önceki yazılarımda Juno hakkındaki düşüncelerimi belirtmiştim, bir daha laf kalabalığı olmasın ama şu şarkının sözleri o kadar saf o kadar güzel ki filmdeki çocuklar gibi. (Ama sarışın çocuk bombaydı şimdi, yazımın tüm büyüsü kaçıyor bu tip yüzünden ama yazmadan da geçemezdim çok komikti ya, o saf ifade hala aklımda:) ) "i don't see what anyone can see in anyone else but you" diye yazdığımda filmi izleyenler o tatlı son sahneyi hemen hatırlar.

5- Take That - Rule the World
Fantastik filmleri ve kitapları her zaman sevmişimdir. Stardust'ı ilk izlediğim zamanı hatırlıyorum. Erimiştim ekranın önünde. Yüzümdeki o aptal gülümsemeyi filmi benimle beraber izleme şanssızlığını yaşayan svlchsn (kendisine selamımı iletirim burdan, okumaz burayı o neyse) ile defalarca bu şarkıyı dinlemiştik. Filme o kadar çok bayılmıştım ki sürekli "ya film ne kadar tatlıydı, çocuk ne kadar tatlıydı" diyip durdum bir süre. Filmdeki çocuk kasabanın en güzel kızına aşkını ispatlamak için geçilmesi yüzyıllardır yasak olan "Duvar"ın arkasına düşen yıldızı getireceğini söyler. Ancak kendisini "loser" sanan bu çocuk aslında annesi o yasak "Duvar"ın arkasındaki büyülü krallığın prensesi Una'dır. Neyse efendim, "Yıldız Yvainne"le tanışan ve onu zorla kasabaya sürükleyen arkadaşımız sonunda aslında o kızı sevmediğini Yvaine'i sevdiğini anlar ve başta da verdiğim spoilerdan da anlaşılacağı gibi o büyülü krallığın başına geçer ve sonsuza dek mutlu yaşarlar. Aslında sonsuza değil de hadi siz izleyin filmi bakiiim:) "Eee hadi neyney, çok konuştun yine" demeyiniz, geldim konuya. Bu şarkı da filmin bitiş müziği işte. "A star so bright you blind me" derken Take that arkadaşlarımız "Love is blind" mottosuna atıfta bulunuyorlar:)

bunlar aklıma ilk gelenler. "ama neyneey bunu unutmuşsun, şunu unutmuşsun"u yorumlarda beklerim..biliyorum unuttuğumu üfürükraş çok ısrar etti hızlıca bi yazdım gitti:)