27.06.2009

......

michael jackson'ı kaybettik..beyazların hakim olduğu dünyada belki hastalığıyla belki de kendi isteğiyle doğduğu renkten uzaklaştı ve genç sayılabilecek bir yaşta ayrıldı aramızdan.
benim neslimdeki insanların küçüklüğüne dair anılardan birisiydi. tam da biraz büyüdük deyip küçüklüğümüze dair anıları özlemle andığımız bir dönemde(ki kendisini çokça da konuştuk bu aralar) böyle gitmesi:(( çok şey yazılabilir hakkında, o kadar büyük bir hayranı değildim ama hayatı hakkında dünden beri okuduklarım onun için üzülmeme sebep oldu. hayatının büyük bir kısmını hayranlarına, şarkılarına ve sahnede olmaya ayırmasına şaşmamak ve hayran olmamak elde değil.. hala inanası gelmiyor insanın..
yaşlanıyoruz biz de..dedelerimiz babaannelerimiz sürekli gençlik anılarını anlatırken ufflayıp puflarken biz de onlara benzedik:) mirkelamın hatıralar şarkısını hatırladım bak şimdi:
"Geçip giden zamanları
Bir yerlerde bulsam
Sonra üzülsem
Üzüldüğüme üzülsem..."

23.06.2009

çok pis dalarım:))

Beş yıldır şu okulda yaptığım en güzel şeylerden biri de dalışa başlamaktı. Artık bir bir yıldızım, hem de bröve için gereken 5 dalış sınırını çoooktaan geçtim. Bodrum'da, Datça'da ve son olarak Kaş'ta daldım ve 15 dalış yapmışım bile. Girmeden önce klasik bakkal matematiği ile "Hımm, bir kat 3 metreyse biz toplamda 6 katlı bir apartman derinliğine mi dalacağız, off çokmuş yaa:((" derken Kaş'ta 25 metreyi zorladım yahu:)Zorlama kısmı da şöyle oluyor, halk ağzıyla vurgun gibi riskli olaylara girmemek için baştan dalışı planlıyorsun, 24 metreden aşağıya inmeyelim diye ama ben bi baktım dalış arkadaşlarım yukarda kalmış:)) Neyse bişii olmass:)
Gezilerden ve tüm gün teknede olmaktan güzel bir şey var mı? Tabii ki de var, dalışın o 20 bilemedin en fazla 25 dakika süren o güzelliği... Mesela Kanyon diye bir yerde daldık:

Bu benim fotoğrafım değil maalesef ama o gördüğünüz dalıcılar 20 metrede duruyorlar şu anda ve yukarıdan 5 metreden 20 metreye o iki duvarın arasından süzülerek geldiler, yani biz öyle yaptık, kendimizi boşluğa ve maviye bıraktık ve uçtuk:))
Bunun dışında kocaman kocaman bir sürü balık gördük, kaplumbağa gördük(kendisi 1 metre çapındaydı sanırsam:)). Dalmayan insana o kaplumbağayı gördüğümüzde nasıl çığlık ata ata oraya koştuğumuzu ve heyecanlandığımızı anlatmak zor:) Ki her gördüğüm ufak balıkla mutlu olan bir insan olarak kaplumbağayı görünce ne kadar mutlu olduğumu anlatmam burada biraz zor.
Konuştuğum herkese de defalarca söylediğim gibi dalışı herkesin denemesi lazım, korkacak hiçççbişesi yok gerçekten, korkacak tek noktası var insanın sürekli sürekli dalası geliyor her gün..Nev'i bilirsiniz, iyi çocuktur, kendisinin de dalma maceraları var hatta çoook da güzel "Mavi" diye bir şarkısı var bunun üstüne. Hemen alıntılayalım:
"Alışamadım bir türlü sığlara
Benim yolum derinlere derinler mavidir
Hasret şarkıları çalınır söylenir gönlümde
O yüzden dalar dalar giderim uçsuz mavilere..."

Bırakın beni:) çok pis dalarım:))

2.06.2009

bite me:)


off bunu buraya yazmak istemiyordum ama artık dayanamicam bu yaşımda tekrar ergen triplerindeyim bu Twilight(Alacakaranlık) serisinin bir hastasıyım ben de. Bir önceki yazımda Twilighttaki Robert Pattinson'a olan hayranlığım hakkında küçük ipuçları versem de kendileri ayrı bir yazıyı hak ediyor bence.
Yakışıklı, zeki, karizmatik ve sesi de kendisinden de çok güzel olan Edward Cullen ve loser, klasik ergenler arasında kendini yalnız hisseden Bella Swan arasındaki fırtınalı aşkı anlatan bir seri Twilight. Fırtınası şurdan kaynaklanıyor: Edward bir vampir ama durun durun korkmayın. Kendisi vejeteryan:) İnsan kanı içmiyor. O ve ailesi Cullenlar normal insanlarla mutlu mesut arkadaşça kardeşçe yaşarken Bella'nın-Edward'ın 100 yıllık vampir hayatında beklediği insanın- gelmesiyle her şey altüst olur ve olaylar gelişiir.. diyelim de fazla anlatmayalım spoilera giriyor:)
Kitaplar sırasıyla: Alacakaranlık, Yeniay, Tutulma ve Şafak Vakti. Böyle ilginç bir karanlık, ay gibi şeyler olur da kurtadamlar olmaz mı:) Tabii ki de var. Bir tane ufaklık Jacob var Bella'nın peşinde. Kendisini görmeden sevmedim yahu o kadar:) Bu serinin sadece ilk kitabının filmi var şu anda: Twilight(2008). (Bu stili de torrent sitelerinden kaptım, orada da hep böyle film ve yanına da gösterim yılı yazıyor:) )
Filmde Edward'ı Harry Potter serilerinin Cedric Diggory'si Robert Pattinson, Bella Swan'ı da Kristen Stewart oynuyor. Kristen bana pek tanıdık gelmedi, zaten asıl ilgi alanım Robert olunca Kristen'a bakmadım pek, itiraf ediyorum. Yukarıdaki Vanity Fair çekimlerinden olan bir fotoğraf( Bu fotoğrafı buraya koymama izin verdikleri için Vanity Fair ailesine sonsuz şükranlarımı sunarım.:P.) var. Bu fotoğrafta da görüldüğü gibi inanılmaz uyumlu bir çift ki milyonlarca hayranları var zaten. İkinci filmin çekimleri izdiham şeklinde geçiyormuş İtalya'da. ( Ayy yine spoiler oldu, kitabın bir yerinde bir İtalya olayları var, vampirler olunca tarihi bir şeyler de işin içinde olacak elbette)
Bir de MTV Movie Awards 2009'da "best kiss"i almışlar, kutlu olsun:)
O zaman yazımızı filmden küçük bir alıntıyla bitirelim, okuyucularımızın affına sığınarak orijinal dilinde yayınlıyoruz:
"Edward: And so the lion fell in love with the lamb.
Bella : What a stupid lamb.
Edward: What a sick, masochistic lion. "