23.04.2009

küçük şeylerle mutlu olmak:)

Evet ne güzel di mi, bunu söylemek uygulamak. Geçen yazımın duygusallığının etkisi geçmeden yine sizi duygusal bir yazıya boğmak istemiyorum, "di mi sayın seyirciler?" Ay bunu da geçen bir festivalin sunucusu(hangisi olduğunu söylemeyim çocuk rezil olmasın:)) sürekli her cümlesinin sonunda nokta yerine bu cümleciği kullanıyordu. Bir de çok sevgili(!) başka bir arkadaşımın blogunda da yine aynı mantıkla her blog yazısının sonunda "Peki sizce nasıl sayın okuyucular?". Tamam da ne bu şimdi? Valla uyuz oldum. Biz insanoğlunu anlamak zor valla, yaptığımız her şeye bi onaylamaca istiyoruz mutlaka. Başkaları onay vermeden sanki yaptığımız şey bize hiçbir şey katmıyor gibi. "Sosyal varlıklarız şunun şurasında:)" dediğinizi duyar gibiyim, ay benim sayın seyircilerim, yerim sizi:P


Neyse yine geyiğe sardık, ne anlatıyordum bugün ben, hıh bugün çok güzel bir film izledim. "Ensemble, c'est tout" Fransızcası, Türkçesi "Biraradayız, mutluyuz" gibi bir şey. Kendi küçük hayatlarında mutsuz olan insanların biraraya gelerek birbirlerinin içindeki sevgi pıtırcıklarını ortaya çıkarması. Yukardaki resimde de görüldüüğü gibi hepsi birarada ve mutlu. Filmi izlerken onlarla beraber üzüldüm, beraber mutlu oldum. Tavsiye ederim, konusunu anlatıp sıkmak istemiyorum.

Beni böyle izledikten sonra mutlu eden, tekrar tekrar severek izleyebileceğim birkaç filmi buraya yazayım o zaman:

1- Amelie

Kesinlikle Amelie birinci sırada. Hangimiz bazen biraz Amelie olmak istemez ki? Yani en azından öyle bir insan var, o da benim. Tek yaptığı şu sıkıcı hayata bir renk katmak ve bunu sadece ve sadece olaylara herkesin baktığı gibi değil de biraz farklı ve olumlu gözlerle bakarak başarıyor. Bir kez o çok mutlu olduğu sahnede görme engelli bi amcayla yürüyüp ona çevresinde olup bitenleri anlatışı var ya:
"Let me help you. Step down. Here we go! The drum major's widow! She's worn his coat since the day he died. The horse's head has lost an ear! That's the florist laughing. He has crinkly eyes. In the bakery window, lollipops. Smell that! They're giving out melon slices! Sugarplum, ice cream! We're passing the park butcher. Ham, 79 francs. Spareribs, 45! Now the cheese shop. Picadors are 12.90. Cabecaus 23.50. A baby's watching a dog that's watching the chickens. Now we're at the kiosk by the metro. I'll leave you here. Bye! "
Görmeyen bir insana göz olması ve bizim de yaptığımız gibi hayatı ve hayatın içindeki güzellikleri tam anlamıyla göremeyen birkaç kişinin gözlerini film boyunca açabilmesi:) Çok güzel bu film, yine izleyesim geldi.

2- Jeux D'enfants

Bu filmi nasıl daha önce izlememişim, bilmiyorum. Filmde çalan "La vie en rose"u o kadar çok dinledim ki oda arkadaşlarım benden bayıldı sanırsam:) Film hakikaten de Fransızca çevirisi gibi birebir "Çocuk Oyunları"yla geçiyor. Bir küçük oyuncak üzerinden geçen ve onla sonlanan hem hüzünlü hem eğlenceli bir hikaye. Bir de oyuncular o kadar şirin ve rollerine o kadar tam olmuşlar ki, ay çok tatlılardı valla. Oyun üzerinden geçen aşk hikayeleri yine oyunla son buldu, tamam son bulmadı ama yine de keşke devamını görebilseydik üzüldüm sonunda:(

Daha başka filmler de var da canım bunları yazmak istedi şimdilik.:)

18.04.2009

üç iki biir..peyniiiir!!



fotoğraf çekmek güzel bir şey. ya da değil mi? sürekli bir paylaşmaca..hele facebooktan sonra olay sadece "facebooka koyarız" diye fotoğraf çekilmece döndü. bu geçiş filmli fotoğraf makinelerinden dijital fotoğraf makinelerine geçişten daha hızlı ve sancılı oldu sanırsam. ilkinde sadece bastırdığında ve arkadaşların yanındayken görürken(ki en güvenlisi hem fotoğrafı anlatma şansın da oluyor) ikincisinde e-maille senin bildiğin insanlara senin izninle giderken facebookla Mark Zuckerberg(bilmeyenler için bakınız Facebook kurucusu genç girişimci daha doğrusu akıllı, bilgisayar mühendisliğini bırakmış) bile albümlerime bakıyor olabilir şu anda ve istediği yere de post eder kim karışır.

bilmiyorum gece gece eski fotoğraflara baktım da şöyle..insan hatırlamak için çeker değil mi fotoğrafları? ama unutmak da isteriz di mi? bu her şeyi her yaptığımız şeyi ölümsüzleştirme çabası niye bilmiyorum. biraz dolaştım resimler klasörümde..unutulması gereken de hatırlanması gereken de ne çok şey varmış.
bir de sürekli böyle geçmişi iyi de kötü de olsa hatırlamaya çalışmak da şu anı yaşamamızı engelliyor sanırsam.
nerden mi esti? bilmiyorum mezun olma üzüntüsü, hayatının nasıl devam edeceğinin belirsizliği fln fln.